Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam

SEVİL SEVİL SORUYOR, MİZABİ YANITLIYOR: “GÜNEŞİN DOĞMAYA UTANDIĞI SABAHLAR”

Kültür 20.10.2025 - 13:44, Güncelleme: 20.10.2025 - 14:53
 

SEVİL SEVİL SORUYOR, MİZABİ YANITLIYOR: “GÜNEŞİN DOĞMAYA UTANDIĞI SABAHLAR”

KATLİAMIN SESSİZLİĞİ (FİLİSTİN)

Yazar Muhsin Aktaş (Mizabi), “Katliamın Sessizliği” ve “Yetim ve Öksüz Patiler” romanlarıyla insanlığın vicdanına sesleniyor. Astrolog ve yazar Sevil Sevil, bu kez yıldızların değil, insanlığın karanlık yüzünün peşine düşüyor. Kalemini bu defa bir röportaj için kullanıyor; sorularını yazar Muhsin Aktaş (Mizabi)’ye yöneltiyor. Bir romanında Filistin’in kanla yazılan hikâyesini, diğerinde sokak canlarının unutulmuş hayatlarını anlatan Mizabi, samimi ve sarsıcı yanıtlar veriyor.   Romanınızın bir cümlesiyle başlayalım: “Öyle sabahlar oldu ki, güneş doğmaya utanıyordu.” Bu satır, neyi anlatıyor? Muhsin Aktaş: O sabah Gazze’de çocuklar varil bombaları altında yanarak ölüyordu, evler yerle bir olmuştu. Güneş bile doğmaya utanıyordu adeta. Çünkü orada bir devlet değil, Siyonist soykırımcı haydut terörist İsrail vardı ve insanlığı katlediyordu. Bu roman, o utancın tarihe kanla gözyaşıyla kazınmasının hikayesidir.   “Katliamın Sessizliği” ni yazarken öfkeniz mi ağır bastı, acınız mı? Mizabi: Her ikisi de diyebiliriz. Ben yazarken ağlamadım, taş oldum. Çünkü ağlamak bir süre sonra diner, ama taş kalmak unutmaz. Filistinli çocukların yanmış defterlerini, Mariam Teyze’nin titreyen ellerini ve gözlerindeki yıllanmış acıları gördükten sonra insan artık eski insan olamıyor. “Oğlunun parçalanmış ayakkabısını bulmuştu, ama oğlunun cesedi yoktu.  Bir tek o kaldı geriye, bir de toprağın kokusu.”   Romanın kahramanı Mariam Teyze, 90 yaşında. Onun ağzından anlatmak neden önemliydi? Mizabi: Çünkü o, 1948 Nakba’dan bugüne kadar Siyonist Katil İsrail’in yaptığı her şeyi görmüş bir tanık. Sabra’da, Şatilla’da, Gazze’de... O kadın bir milletin hafızası. “Benim torunlarımın mezar taşında doğum tarihleri yok,” diyor. Bu sözü yazarken kalem elimde titredi.   Kitapta İsrail’i şahıs ismi vermeden, açık açık hedef alıyorsunuz. Bu bir tercih mi, meydan okuma mı? Muhsin Aktaş: Bu bir insanlık borcu. Benim derdim silahsız sivil bir halkın üzerine Dünyanın gözü önünde bomba yağdıran Siyonist Cani katil yönetimler ile. Yöneten isimler değişse de zalimlik değişmiyor. Bu roman bir taraf seçmiştir: mazlumun tarafını. Ben “tarafsızım” diyemem. Çünkü bir çocuk, “Anne, Allah bizi de unutur mu acaba” diye sorduktan sonra enkaz altında kalıyorsa, tarafsız kalmak insanlığa ihanettir. Roman boyunca sürekli bir vicdan muhasebesi var. Okura ne söylemek istiyorsunuz? Muhsin Aktaş: Okuyucu bu romanı bitirdiğinde aynaya baksın. “Ben bu dünyada mazlumun mu zalimin mi yanındayım neredeydim?” diye sorsun. Çünkü İsrail bombalarıyla öldürürken, dünya susarak masum sivillerin katliamına ortak oluyordu ve hala, olmaya devam ediyor. “Yıllarca çocuklar toprağın altına girdi, dünya duymadı. Anneler füze roket ve bombalar altında ellerinde bebekleri ile enkazlara gömüldü, dünya, utanmadı seyretti. Katile destek verdi. İsrail devam etti.”   Kitapta Albertina adında bir Batılı gazeteci var. Onun hikâyesi neyi simgeliyor? Muhsin Aktaş : Sadece Albertina değil başkaları da var. Onlar güya medeni Dünyanın ve Batı’nın ikiyüzlülüğünü dünyaya haykırdılar. Başlangıçta tarafsız kalmak istediler ama sonra onlarca kadının yaşlının ve çocuğun cansız bedenini görünce kamerayı yere bırakıp ağlaştılar. “Artık sadece haber yapmıyoruz, yıkılan yakılan insan onurunu aramalıyız” derler. O sahneler, Batılı ve ABD li katliam tanıklarının yaşayarak zulmü bizzat gördüğü yerdir. Bu romanı okuyan biri, sizce ne hissedecek? Muhsin Aktaş: Yüreğinde bir sızı, dilinde hep dua kalacak. Filistin’i unutmamak için aynı zamanda Gazze’de yaşananların farkına varmak için, insan olduğunu hatırlamak için okuyacak. Bu roman, sadece bir hikaye değil; hesaplaşmadır. Okuyan herkes bilsin: “Siyonist terör devleti İsrail, çocukları öldürürken susan herkes, o kurşunu tutan elin bir nevi ortağıdır.”Karınca kararınca herkes safını belli etmelidir.  YETİM VE ÖKSÜZ PATİLER “Yetim ve Öksüz Patiler” çok dokunaklı bir ad. Nereden doğdu bu fikir? Muhsin Aktaş: Bir kış gecesi, buz gibi bir kaldırımda titreyen yavru kediyi gördüm. Kimse dönüp bakmıyordu. O an içimden bir cümle geçti: “Kimi annesiz kalır, kimi babasız kimi hasta, kimi sakat; Sokakların zor kartlarında yaşamaktır kaderleri.  O canlara dokunamaz isek insanlıktan yoksun kalırız.” İşte o cümle romanın kapısını açtı.   Romanda birçok karakter var. Kim bu dünyayı taşıyor sırtında? Muhsin Aktaş : Kirli Pamuk, Zeytin, Boncuk, Duman, Alaca, Kara Yel, Küçük Elif, Yusuf Dede… Hepsi birer ruh. Hepsi birer sığınma hikâyesi. Yusuf Dede her sabah “Bismillah” deyip sokak kapısının önüne bir tas su bir kap mama koyar. Kirli Pamuk ve Zeytin geceleri Elif’in battaniyesine gizlenir. Duman, yıllardır sahibini bekler; yağmurda bile yerini terk etmez. Bu roman sokak partilerinin dramatik hayatını anlatırken , insan olmayı unutan insanları da anlatır. Birçok okuyucu romanı okuyunca ne hisseder. Siz yazarken ne hissettiniz? Muhsin Aktaş: Ben ağlamadım, adeta içim dondu. Çünkü bazı cümleler yetmiyor o canların çektiği ıstırabı görünce, gözyaşları akmaya utanıyor adeta. Bir sahnede. Bir yavru şöyle diyor:  “Anne bırakıp gitti ama Zeytin beni bırakmıyor .” O cümle, merhametli insanlığın var olması hâlini özetliyor. Romanın dili çok sade ama derin. Bu halk dili tercihinizin nedeni ne? Muhsin Aktaş: Çünkü sokakta konuşulan dil, yürek dilidir. Ben süslü cümlelerle değil, Anadolu’nun nefesiyle yazdım. Okuyan herkes, “Bu benim mahallemde de olur” desin istedim. Romanın sonunda bir mesaj gizli gibi. Okura ne söylüyor? Muhsin Aktaş: Bir hayvanı sevmek, sadece onun karnını doyurmak değildir. Fırsatını bulduğunda onun başını da okşamaktır.  Onunla birlikte kendi kalbini ruhunu da doyurmaktır. Ben okuyucuya şunu söylüyorum: “Sokak Partilerine ve canlarına sahip çıkalım, çünkü bu merhamet haraketi vicdanımızın körelmesini önler belki .” Romanın en çok etkilenen sahnesi hangisiydi sizin için? Muhsin Aktaş: Küçük Pırprın doğum gününde kimsenin gelmediği sahne… Sadece Zeytin var yanında. Pırpır mumları üflerken şöyle der: “Dilek tutmadım Zeytin, sen varsın ya.” İşte o an roman bitti benim için. Çünkü orada insan değil, bir kedi insanlaşır.  Son olarak, bu romanla neyi değiştirmek istediniz? Muhsin Aktaş: İnsanların gözlerini. Bir daha bir sokak hayvanına bakarken sadece “kirli” ya da “başıboş” demesinler. “Belki de o benden daha temizdir” desinler. Romanı okuyan herkes, bir sonraki adımında durup bir cana uzansın. Çünkü bazen bir tas su, bir kap mama bir ömür kadar değerlidir.   Yazar Hakkında: Muhsin Aktaş (Mizabi) — Anadolu’nun iç sesini, insanlığın vicdanını kaleme alan bir yazar. Bir romanında Siyonist kurşunların hedefindeki çocukları anlatırken, diğerinde sokakta unutulmuş canların gözlerine bakıyor. Sözü sert, kalemi merhametli. Romanlar: Katliamın Sessizliği (Filistin) Yetim ve Öksüz Patiler Yazar: Muhsin Aktaş (Mizabi) Tüm seçkin kitapçılarda ve çevrimiçi platformlarda.
KATLİAMIN SESSİZLİĞİ (FİLİSTİN)

Yazar Muhsin Aktaş (Mizabi), “Katliamın Sessizliği” ve “Yetim ve Öksüz Patiler” romanlarıyla insanlığın vicdanına sesleniyor.


Astrolog ve yazar Sevil Sevil, bu kez yıldızların değil, insanlığın karanlık yüzünün peşine düşüyor.
Kalemini bu defa bir röportaj için kullanıyor; sorularını yazar Muhsin Aktaş (Mizabi)’ye yöneltiyor.
Bir romanında Filistin’in kanla yazılan hikâyesini, diğerinde sokak canlarının unutulmuş hayatlarını anlatan Mizabi, samimi ve sarsıcı yanıtlar veriyor.

 

Romanınızın bir cümlesiyle başlayalım: “Öyle sabahlar oldu ki, güneş doğmaya utanıyordu.” Bu satır, neyi anlatıyor?

Muhsin Aktaş:
O sabah Gazze’de çocuklar varil bombaları altında yanarak ölüyordu, evler yerle bir olmuştu. Güneş bile doğmaya utanıyordu adeta. Çünkü orada bir devlet değil, Siyonist soykırımcı haydut terörist İsrail vardı ve insanlığı katlediyordu. Bu roman, o utancın tarihe kanla gözyaşıyla kazınmasının hikayesidir.

 

“Katliamın Sessizliği” ni yazarken öfkeniz mi ağır bastı, acınız mı?
Mizabi:
Her ikisi de diyebiliriz. Ben yazarken ağlamadım, taş oldum. Çünkü ağlamak bir süre sonra diner, ama taş kalmak unutmaz. Filistinli çocukların yanmış defterlerini, Mariam Teyze’nin titreyen ellerini ve gözlerindeki yıllanmış acıları gördükten sonra insan artık eski insan olamıyor.

“Oğlunun parçalanmış ayakkabısını bulmuştu, ama oğlunun cesedi yoktu. 
Bir tek o kaldı geriye, bir de toprağın kokusu.”

 

Romanın kahramanı Mariam Teyze, 90 yaşında. Onun ağzından anlatmak neden önemliydi?

Mizabi:
Çünkü o, 1948 Nakba’dan bugüne kadar Siyonist Katil İsrail’in yaptığı her şeyi görmüş bir tanık. Sabra’da, Şatilla’da, Gazze’de... O kadın bir milletin hafızası. “Benim torunlarımın mezar taşında doğum tarihleri yok,” diyor. Bu sözü yazarken kalem elimde titredi.

 

Kitapta İsrail’i şahıs ismi vermeden, açık açık hedef alıyorsunuz. Bu bir tercih mi, meydan okuma mı?
Muhsin Aktaş:
Bu bir insanlık borcu. Benim derdim silahsız sivil bir halkın üzerine Dünyanın gözü önünde bomba yağdıran Siyonist Cani katil yönetimler ile. Yöneten isimler değişse de zalimlik değişmiyor. Bu roman bir taraf seçmiştir: mazlumun tarafını.
Ben “tarafsızım” diyemem. Çünkü bir çocuk, “Anne, Allah bizi de unutur mu acaba” diye sorduktan sonra enkaz altında kalıyorsa, tarafsız kalmak insanlığa ihanettir.


Roman boyunca sürekli bir vicdan muhasebesi var. Okura ne söylemek istiyorsunuz?

Muhsin Aktaş:
Okuyucu bu romanı bitirdiğinde aynaya baksın. “Ben bu dünyada mazlumun mu zalimin mi yanındayım neredeydim?” diye sorsun. Çünkü İsrail bombalarıyla öldürürken, dünya susarak masum sivillerin katliamına ortak oluyordu ve hala, olmaya devam ediyor.

“Yıllarca çocuklar toprağın altına girdi, dünya duymadı.
Anneler füze roket ve bombalar altında ellerinde bebekleri ile enkazlara gömüldü, dünya, utanmadı seyretti. Katile destek verdi. İsrail devam etti.”

 

Kitapta Albertina adında bir Batılı gazeteci var. Onun hikâyesi neyi simgeliyor?

Muhsin Aktaş :
Sadece Albertina değil başkaları da var. Onlar güya medeni Dünyanın ve
Batı’nın ikiyüzlülüğünü dünyaya haykırdılar. Başlangıçta tarafsız kalmak istediler ama sonra onlarca kadının yaşlının ve çocuğun cansız bedenini görünce kamerayı yere bırakıp ağlaştılar. “Artık sadece haber yapmıyoruz, yıkılan yakılan insan onurunu aramalıyız” derler. O sahneler, Batılı ve ABD li katliam tanıklarının yaşayarak zulmü bizzat gördüğü yerdir.


Bu romanı okuyan biri, sizce ne hissedecek?

Muhsin Aktaş:

Yüreğinde bir sızı, dilinde hep dua kalacak. Filistin’i unutmamak için aynı zamanda Gazze’de yaşananların farkına varmak için, insan olduğunu hatırlamak için okuyacak.
Bu roman, sadece bir hikaye değil; hesaplaşmadır.
Okuyan herkes bilsin:
“Siyonist terör devleti İsrail, çocukları öldürürken susan herkes, o kurşunu tutan elin bir nevi ortağıdır.”Karınca kararınca herkes safını belli etmelidir. 


YETİM VE ÖKSÜZ PATİLER


“Yetim ve Öksüz Patiler” çok dokunaklı bir ad. Nereden doğdu bu fikir?
Muhsin Aktaş:
Bir kış gecesi, buz gibi bir kaldırımda titreyen yavru kediyi gördüm. Kimse dönüp bakmıyordu.
O an içimden bir cümle geçti:

“Kimi annesiz kalır, kimi babasız kimi hasta, kimi sakat; Sokakların zor kartlarında yaşamaktır kaderleri. 
O canlara dokunamaz isek insanlıktan yoksun kalırız.”
İşte o cümle romanın kapısını açtı.

 

Romanda birçok karakter var. Kim bu dünyayı taşıyor sırtında?

Muhsin Aktaş :
Kirli Pamuk, Zeytin, Boncuk, Duman, Alaca, Kara Yel, Küçük Elif, Yusuf Dede…
Hepsi birer ruh. Hepsi birer sığınma hikâyesi.
Yusuf Dede her sabah “Bismillah” deyip sokak kapısının önüne bir tas su bir kap mama koyar.
Kirli Pamuk ve Zeytin geceleri Elif’in battaniyesine gizlenir.
Duman, yıllardır sahibini bekler; yağmurda bile yerini terk etmez.
Bu roman sokak partilerinin dramatik hayatını anlatırken , insan olmayı unutan insanları da anlatır.


Birçok okuyucu romanı okuyunca ne hisseder. Siz yazarken ne hissettiniz?

Muhsin Aktaş:
Ben ağlamadım, adeta içim dondu. Çünkü bazı cümleler yetmiyor o canların çektiği ıstırabı görünce, gözyaşları akmaya utanıyor adeta.
Bir sahnede. Bir yavru şöyle diyor:

 “Anne bırakıp gitti ama Zeytin beni bırakmıyor .”
O cümle, merhametli insanlığın var olması hâlini özetliyor.

Romanın dili çok sade ama derin. Bu halk dili tercihinizin nedeni ne?
Muhsin Aktaş:
Çünkü sokakta konuşulan dil, yürek dilidir.
Ben süslü cümlelerle değil, Anadolu’nun nefesiyle yazdım.
Okuyan herkes, “Bu benim mahallemde de olur” desin istedim.


Romanın sonunda bir mesaj gizli gibi. Okura ne söylüyor?
Muhsin Aktaş:
Bir hayvanı sevmek, sadece onun karnını doyurmak değildir. Fırsatını bulduğunda onun başını da okşamaktır. 
Onunla birlikte kendi kalbini ruhunu da doyurmaktır.
Ben okuyucuya şunu söylüyorum:
“Sokak Partilerine ve canlarına sahip çıkalım, çünkü bu merhamet haraketi vicdanımızın körelmesini önler belki .”


Romanın en çok etkilenen sahnesi hangisiydi sizin için?

Muhsin Aktaş:
Küçük Pırprın doğum gününde kimsenin gelmediği sahne…
Sadece Zeytin var yanında.
Pırpır mumları üflerken şöyle der:

“Dilek tutmadım Zeytin, sen varsın ya.”
İşte o an roman bitti benim için. Çünkü orada insan değil, bir kedi insanlaşır. 

Son olarak, bu romanla neyi değiştirmek istediniz?
Muhsin Aktaş:
İnsanların gözlerini.
Bir daha bir sokak hayvanına bakarken sadece “kirli” ya da “başıboş” demesinler.
“Belki de o benden daha temizdir” desinler.
Romanı okuyan herkes, bir sonraki adımında durup bir cana uzansın.
Çünkü bazen bir tas su, bir kap mama bir ömür kadar değerlidir.

 

Yazar Hakkında:

Muhsin Aktaş (Mizabi) — Anadolu’nun iç sesini, insanlığın vicdanını kaleme alan bir yazar.
Bir romanında Siyonist kurşunların hedefindeki çocukları anlatırken,
diğerinde sokakta unutulmuş canların gözlerine bakıyor.
Sözü sert, kalemi merhametli.

Romanlar:

Katliamın Sessizliği (Filistin)

Yetim ve Öksüz Patiler
Yazar: Muhsin Aktaş (Mizabi)
Tüm seçkin kitapçılarda ve çevrimiçi platformlarda.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve webtvhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.