Kim Olduğumuzu Unuttuğumuz Yer: Sosyal Medya
Kim Olduğumuzu Unuttuğumuz Yer: Sosyal Medya
Değerli dostlar merhaba bu haftaki yazımız Sosyal medya üzerine .Günümüzde sosyal medya yalnızca bir iletişim aracı değil aynı zamanda kimlik inşasının görünürlük mücadelesinin , duygusal onay arayışının merkezi ve hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Artık sadece ne yaptığımızı değil kim olduğumuzu da bu dijital platformlar üzerinden tanımlıyoruz Ancak bu dijital sahnede sergilediğimiz kişilik gerçekten kim olduğumuzu ne kadar yansıtıyor? bence düşünmek lazım oradaki gerçekten sizmisiniz?
Her gün telefon ekranlarına dokunuyoruz ama çoğu zaman kendi içimize dokunmayı unutuyoruz. Paylaştığımız fotoğraflar, hikâyeler, gönderiler… Hepsi birer seçilmiş an. Kusursuz görünmek için filtreler kullanıyor en iyi halimizi sergiliyoruz. Oysa gerçek hayat dağınık saçlar, yorgun sabahlar ve sessiz kırgınlıklarla dolu. Ve biz bu gerçekliği paylaşmaktan çekiniyoruz.
“Beğenilmek için paylaştığımız her şey, bazen kendimizi unutmanın bir başka biçimidir.”
Sosyal medya görünürlük üzerinden bir değer sistemi kuruyor. Beğeni sayıları, yorumlar, takipçi listeleri… Bunlar artık kim olduğumuzu değil kim olmak zorunda hissettiğimizi belirliyor. Özellikle genç bireyler dijital kimlikleriyle gerçek benlikleri arasında sıkışıyor. Onay alma ihtiyacı zamanla içsel güvenin yerini alıyor. Unutmayın “İnsan kendini başkalarının gözünden tanımaya çalıştıkça kendi iç sesini kaybeder.”
Yaptığım terapilerde Klinik gözlem pratiğimde sıkça karşılaştığım bir durum var Danışanlarım sosyal medyada mutlu görünmek için çaba harcarken içsel olarak tükenmiş hissediyorlar. Dışarıdan bakıldığında her şey yolunda gibi duruyor ama içeride bir boşluk bir eksiklik var. Çünkü dijital dünyada “görünmek” “gerçek olmak”tan daha önemli hale geldi.
Bu görünürlük baskısı ilişkilerimizi de etkiliyor. Artık sevgimizi bir kalp emojisiyle ifade ediyor, tartışmalarımızı mesajlarla sürdürüyoruz. Gerçek bağlar yerini performansa bırakıyor. Bir ilişkiyi yaşamak değil onu sergilemek önemli hale geliyor. Ve belki de en trajik olanı Ne kadar çok paylaşım yaparsak aslında o kadar çok yalnızlaşıyoruz.
Sosyal medya kimlik gelişimi açısından da kritik bir dönemeçte. Özellikle ergenlik dönemindeki bireyler kimliklerini sosyal medya üzerinden şekillendirmeye çalışıyor.
“Resimlerde yaptığımız hiçbir filtre içten bir gülümsemenin sıcaklığını veremez.”diye düşünüyorum
Sosyal medya ilişkilerinde bir diğer dikkat çekici unsur da sosyal karşılaştırma. Herkesin kusursuz göründüğü bir ortamda kendi eksikliklerini görmek kaçınılmazdır. Bu da yetersizlik duygularını, düşük özsaygıyı ve depresif belirtileri beraberinde getirir.
Ancak sosyal medya yalnızca olumsuz etkiler yaratmaz. Doğru kullanıldığında bireyin kendini ifade etmesine ilgi alanlarını paylaşmasına ve topluluklarla bağ kurmasına olanak tanır. Önemli olan dijital kimlikle gerçek benlik arasında sağlıklı bir denge kurabilmektir. Bu denge ruhsal bütünlüğü korumanın anahtarıdır.
Şimdi kendimize şu soruyu soralım: Sosyal medyada gösterdiğimiz kişi gerçekten biz miyiz? Yoksa olmak istediğimiz kişi mi? Bu sorunun cevabı dijital dünyada kaybolmadan var olabilmenin anahtarı olabilir. Son olarak şunu söylemek istiyorum bizi olduğumuz gibi kabul edecek insanların arasında olmak özgüven olarak size iyi gelecektir.
MURAT ABAOĞLU
KLİNİK PSİKOLOG
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.