Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam

Kendimizi Anlamaya Cesaretimiz Var mı?

Kültür 03.11.2025 - 12:37, Güncelleme: 03.11.2025 - 08:43
 

Kendimizi Anlamaya Cesaretimiz Var mı?

Merhaba değerli dostlar . Son zamanlarda danışanlarımla yaptığım seanslarda ortak bir duygunun giderek daha baskın hâle geldiğini gözlemliyorum özellikle kendine yüklenme, içsel yargılama ve tükenmişlik. Bu sadece bireysel bir mesele değil artık toplumsal bir soruna dönüşmüş durumda. Her yaştan, her kesimden insan kendi iç sesiyle savaş hâlinde. Başarı baskısı, mükemmel olma arzusu ve sürekli kendini sorgulama hali ruhsal sağlığımızı görünmez bir şekilde kemiriyor. Bu yazıyı hem bu gözlemlerime hem de ülke genelinde giderek yaygınlaşan bu içsel baskı haline dikkat çekmek için kaleme aldım. Çünkü bazen en büyük yük omuzlarımızda değil içimizde taşıdığımız kelimelerdedir. İnsan kendi iç dünyasında en çok kendisiyle karşılaşır. Dışarıdan gelen sesler zamanla içselleşir bir sese dönüşür. Zamanla bu sesler içimizde bir eleştirmene dönüşür. Sessiz ama etkili. Ve biz fark etmeden en acımasız cümleleri kendimize kurmaya başlarız. “Yetersizsin.” “Daha iyisini yapmalıydın.” “Bu senin suçun.” Oysa kimse bize bunları söylememiştir belki. Ama biz kendi iç mahkememizde sanık, hâkim ve savcı olmuşuzdur. Kendimize yüklenmek ruhun sırtına görünmez taşlar koymaktır. Her gün biraz daha ağırlaşırız. Her hata bir utanç vesilesi olur. Her eksiklik bir değersizlik hissine dönüşür. Aklımda kalan bir Anadolu sözü der ki: “İnsanın kendine yüklediği , başkasının sırtına koyduğu yükten daha ağırdır.” Bu yük sadece bireysel değil, toplumsaldır da. Çünkü biz başarıyı cok önemseyen bir kültürde büyüdük. Hata yapmanın öğrenmek değil kaybetmek anlamına geldiği bir yaşam sistemin de yetiştik. Ama insan eksikleriyle de tamdır. Kusurlarımız karakterimizin dokusudur. Kendini tanımak kendini yargılamakla karıştırıldığında içsel yolculuk bir mahkemeye dönüşür. Oysa insan sadece ürettiği ile değil varoluşuyla da insan olmasıyla da değerlidir. Aldığım eğitimlerde psikoterapiye dair bir notta şöyle yazıyordu : “Bir insanın kendine söylediği en acımasız söz başkasının ona söylemeye cesaret edemeyeceğidir.” Peki bu yükü nasıl hafifletiriz? birazda ondan bahsedelim : Kısaca Telkinle. Şefkatle. Farkındalıkla. Her gün kendimize söylediğimiz sözler içsel bahçemizi ya kurutur ya da yeşertir. “Yine başaramadım” demek yerine, “Bugün öğrendim” diyebilmek; “Yetersizim” yerine “Gelişiyorum” diyebilmek, zihinsel iklimimizi değiştirir. Telkin içsel iklimin güneşidir. Şefkat ruhun toprağını yumuşatır. Okuduğum kitapta Bir göçmen kadının günlüğünde şöyle yazıyordu “İnsan, kendine iyi davrandığında dünya da ona iyi davranır.” Kendimize yüklenmek sadece bireysel bir mesele değildir. Bu aynı zamanda toplumsal bir aynadır. Çünkü biz başkalarına da aynı yükleri taşımayı öğretiriz. Çocuklarımıza, öğrencilerimize, danışanlarımıza… Bu yüzden kendimize şefkatle yaklaşmak, topluma da aynı şekilde davranmamıza sebep olacaktır. Sonuç olarak, kendimize yüklenmek ruhun sırtına taşlar koymaktır. O taşları tek tek indirmenin yolu, kendimize şefkatle yaklaşmaktan geçer. Her insan kendi iç yolculuğunda hem yolcu hem rehberdir. Ve bazen en büyük iyileşme, “Ben elimden geleni yaptım” diyebilmektir. “Kendine iyi davran. Çünkü seninle birlikte yaşayan tek kişi sensin.”

Merhaba değerli dostlar . Son zamanlarda danışanlarımla yaptığım seanslarda ortak bir duygunun giderek daha baskın hâle geldiğini gözlemliyorum özellikle kendine yüklenme, içsel yargılama ve tükenmişlik. Bu sadece bireysel bir mesele değil artık toplumsal bir soruna dönüşmüş durumda. Her yaştan, her kesimden insan kendi iç sesiyle savaş hâlinde. Başarı baskısı, mükemmel olma arzusu ve sürekli kendini sorgulama hali ruhsal sağlığımızı görünmez bir şekilde kemiriyor. Bu yazıyı hem bu gözlemlerime hem de ülke genelinde giderek yaygınlaşan bu içsel baskı haline dikkat çekmek için kaleme aldım. Çünkü bazen en büyük yük omuzlarımızda değil içimizde taşıdığımız kelimelerdedir. İnsan kendi iç dünyasında en çok kendisiyle karşılaşır. Dışarıdan gelen sesler zamanla içselleşir bir sese dönüşür. Zamanla bu sesler içimizde bir eleştirmene dönüşür. Sessiz ama etkili. Ve biz fark etmeden en acımasız cümleleri kendimize kurmaya başlarız.

“Yetersizsin.”

“Daha iyisini yapmalıydın.”

“Bu senin suçun.”

Oysa kimse bize bunları söylememiştir belki. Ama biz kendi iç mahkememizde sanık, hâkim ve savcı olmuşuzdur. Kendimize yüklenmek ruhun sırtına görünmez taşlar koymaktır. Her gün biraz daha ağırlaşırız. Her hata bir utanç vesilesi olur. Her eksiklik bir değersizlik hissine dönüşür.

Aklımda kalan bir Anadolu sözü der ki: “İnsanın kendine yüklediği , başkasının sırtına koyduğu yükten daha ağırdır.” Bu yük sadece bireysel değil, toplumsaldır da. Çünkü biz başarıyı cok önemseyen bir kültürde büyüdük. Hata yapmanın öğrenmek değil kaybetmek anlamına geldiği bir yaşam sistemin de yetiştik. Ama insan eksikleriyle de tamdır. Kusurlarımız karakterimizin dokusudur. Kendini tanımak kendini yargılamakla karıştırıldığında içsel yolculuk bir mahkemeye dönüşür. Oysa insan sadece ürettiği ile değil varoluşuyla da insan olmasıyla da değerlidir.

Aldığım eğitimlerde psikoterapiye dair bir notta şöyle yazıyordu : “Bir insanın kendine söylediği en acımasız söz başkasının ona söylemeye cesaret edemeyeceğidir.”

Peki bu yükü nasıl hafifletiriz? birazda ondan bahsedelim : Kısaca Telkinle. Şefkatle. Farkındalıkla.

Her gün kendimize söylediğimiz sözler içsel bahçemizi ya kurutur ya da yeşertir. “Yine başaramadım” demek yerine, “Bugün öğrendim” diyebilmek; “Yetersizim” yerine “Gelişiyorum” diyebilmek, zihinsel iklimimizi değiştirir. Telkin içsel iklimin güneşidir. Şefkat ruhun toprağını yumuşatır.

Okuduğum kitapta Bir göçmen kadının günlüğünde şöyle yazıyordu “İnsan, kendine iyi davrandığında dünya da ona iyi davranır.”

Kendimize yüklenmek sadece bireysel bir mesele değildir. Bu aynı zamanda toplumsal bir aynadır. Çünkü biz başkalarına da aynı yükleri taşımayı öğretiriz. Çocuklarımıza, öğrencilerimize, danışanlarımıza… Bu yüzden kendimize şefkatle yaklaşmak, topluma da aynı şekilde davranmamıza sebep olacaktır.

Sonuç olarak, kendimize yüklenmek ruhun sırtına taşlar koymaktır. O taşları tek tek indirmenin yolu, kendimize şefkatle yaklaşmaktan geçer. Her insan kendi iç yolculuğunda hem yolcu hem rehberdir. Ve bazen en büyük iyileşme, “Ben elimden geleni yaptım” diyebilmektir.

“Kendine iyi davran. Çünkü seninle birlikte yaşayan tek kişi sensin.”

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve webtvhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.