Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam

Tarihin Kalbinde Bir Yolculuk

Kültür 10.10.2025 - 22:51, Güncelleme: 10.10.2025 - 22:51
 

Tarihin Kalbinde Bir Yolculuk

İstanbul… Bir şehir değil, bir zaman yolculuğu aslında. Her köşesinde bir çağ, her taşında bir hikâye gizli. Üç günlüğüne geldim ama sanki bin yılın izinde yürüdüm. Kalabalık sokaklar, tramvay sesleri, vapur düdükleri… Tarihin tam ortasında, modern hayatın koşuşturması. Bir yanımda Ayasofya’nın heybeti, diğer yanımda Galata Kulesi’nin sessiz gururu. Bir yanda geçmiş, bir yanda gelecek. Ve bu iki uç arasında yaşayan milyonlarca insan. Sultanahmet Meydanı’nda yürürken, adımlarımın altında Bizans’ın taşlarını hissettim. Bir köşede dua eden biri, diğerinde fotoğraf çeken bir turist, biraz ileride çiçek satan bir çocuk... Hayatın her tonu, tarihle iç içe. İstanbul tam olarak böyle bir yer; hem yorgun hem canlı, hem hüzünlü hem umut dolu. Bu üç gün boyunca yalnız değildim. Yanımda güzel kalpli bir insan vardı. Sadece bana rehberlik etmedi; bu şehri kalbiyle anlatan, her sokağını duygusuyla yaşatan biri… Onun sayesinde İstanbul’un sadece binalarını değil, ruhunu da tanıdım. Taksim’den Galata’ya, Üsküdar’dan Karaköy’e uzanan bu yolculukta bana hem dostluk hem huzur eşlik etti. Galata’ya vardığımızda akşam olmuştu. Gündüz “sabah açılıyor” sandığımız kafelerin aslında geceleri, konser zamanı hayat bulduğunu öğrendik. 22.00’de kapılarını açan o küçük cafeler, İstanbul’un geceye hazırlanan yüzü gibiydi. Ve sonra konser başladı… Gençler müziğe kendini bıraktı, şehir nefes aldı. Bir an için herkes eşitti, herkes mutluydu. Gecenin sonunda, İstanbul’un değişmeyen ritüeliyle günü tamamladık: Hafız Mustafa’da bir tatlı molası. O bir kaşık tatlı, yorgunluğu aldı, yerini huzura bıraktı. Dışarıda hâlâ koşuşturan kalabalıklar, içeride sessiz bir tebessüm… İstanbul’un özeti belki de buydu: dışı gürültü, içi derin bir sükûnet. Üç gün boyunca bu şehir bana bir kez daha hatırlattı: İstanbul sadece gezilmez, yaşanır. Tarihi duvarlarında bir zamanlar fısıldanan duaları, rüzgârında taşıdığı umutları dinlersen, sana kendini anlatır. Üç gün… Ama bir ömürlük iz bırakan bir serüven. Kalabalığın içinde bile insanın kendi iç sesini duyabildiği bir şehir: İstanbul. İstanbul yine yaptı yapacağını… Yordu, düşündürdü, büyüledi. Ama en çok da hatırlattı: Hayat, kalabalığın içinde bile seni anlayan biriyle yürüyorsan, aslında o kadar da karmaşık değil.

İstanbul…
Bir şehir değil, bir zaman yolculuğu aslında.
Her köşesinde bir çağ, her taşında bir hikâye gizli.
Üç günlüğüne geldim ama sanki bin yılın izinde yürüdüm.

Kalabalık sokaklar, tramvay sesleri, vapur düdükleri…
Tarihin tam ortasında, modern hayatın koşuşturması.
Bir yanımda Ayasofya’nın heybeti, diğer yanımda Galata Kulesi’nin sessiz gururu.
Bir yanda geçmiş, bir yanda gelecek.
Ve bu iki uç arasında yaşayan milyonlarca insan.

Sultanahmet Meydanı’nda yürürken, adımlarımın altında Bizans’ın taşlarını hissettim.
Bir köşede dua eden biri, diğerinde fotoğraf çeken bir turist, biraz ileride çiçek satan bir çocuk...
Hayatın her tonu, tarihle iç içe.
İstanbul tam olarak böyle bir yer; hem yorgun hem canlı, hem hüzünlü hem umut dolu.

Bu üç gün boyunca yalnız değildim.
Yanımda güzel kalpli bir insan vardı.
Sadece bana rehberlik etmedi; bu şehri kalbiyle anlatan, her sokağını duygusuyla yaşatan biri…
Onun sayesinde İstanbul’un sadece binalarını değil, ruhunu da tanıdım.
Taksim’den Galata’ya, Üsküdar’dan Karaköy’e uzanan bu yolculukta bana hem dostluk hem huzur eşlik etti.

Galata’ya vardığımızda akşam olmuştu.
Gündüz “sabah açılıyor” sandığımız kafelerin aslında geceleri, konser zamanı hayat bulduğunu öğrendik.
22.00’de kapılarını açan o küçük cafeler, İstanbul’un geceye hazırlanan yüzü gibiydi.
Ve sonra konser başladı…
Gençler müziğe kendini bıraktı, şehir nefes aldı.
Bir an için herkes eşitti, herkes mutluydu.

Gecenin sonunda, İstanbul’un değişmeyen ritüeliyle günü tamamladık:
Hafız Mustafa’da bir tatlı molası.
O bir kaşık tatlı, yorgunluğu aldı, yerini huzura bıraktı.
Dışarıda hâlâ koşuşturan kalabalıklar, içeride sessiz bir tebessüm…
İstanbul’un özeti belki de buydu: dışı gürültü, içi derin bir sükûnet.

Üç gün boyunca bu şehir bana bir kez daha hatırlattı:
İstanbul sadece gezilmez, yaşanır.
Tarihi duvarlarında bir zamanlar fısıldanan duaları, rüzgârında taşıdığı umutları dinlersen, sana kendini anlatır.

Üç gün…
Ama bir ömürlük iz bırakan bir serüven.
Kalabalığın içinde bile insanın kendi iç sesini duyabildiği bir şehir: İstanbul.

İstanbul yine yaptı yapacağını…
Yordu, düşündürdü, büyüledi.
Ama en çok da hatırlattı:
Hayat, kalabalığın içinde bile seni anlayan biriyle yürüyorsan, aslında o kadar da karmaşık değil.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve webtvhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.