Güven Yıkılırsa, Siyaset Susar
Güven Yıkılırsa, Siyaset Susar
Güven… Her insan ilişkisi gibi, toplumla kurulan bağın da en kırılgan zemini. Doğduğumuz andan itibaren hayatı tanımamız, seçimlerimiz ve yönelimlerimiz bu duyguya dayanır. Güvendiğimiz yerde durur, güvendiğimiz insanla yürür, güvendiğimiz eli bırakmayız. Bu yüzden neden hep aynı bakkala gideriz, neden doktor seçerken eşe dosta danışırız ya da neden siyasette bile “tanıdık” bir yüz, yeni bir vaatten daha çok şey ifade eder?
Çünkü güven; bilinmeze atılan bir adıma, geçmişten gelen bir garantidir.
Ama kırıldığında, tamiri neredeyse imkânsızdır. Hele ki kırılma tekrara, çelişki alışkanlığa dönüşmüşse…
Türkiye’de siyaset arenası ise güvenin en çok sınandığı, ama bir o kadar da en kolay harcandığı alanlardan biri.
AKP, MHP, CHP, İYİ Parti, YRP, DEM ve Zafer Partisi gibi siyasi aktörler ile onların liderleri; yıllar boyunca halkın güvenini kazanmak, korumak ya da yeniden inşa etmek için mücadele verdi. Ancak, neredeyse tamamı için ortak bir sorun dikkat çekiyor: Söylemler ve eylemler arasındaki tutarsızlık.
AKP
“Milletin adamıyız” ve “herkese hizmet” söylemleriyle uzun süre halkın desteğini arkasına aldı. Ancak 2023 sonrasında derinleşen ekonomik kriz, yüksek enflasyon, genç işsizliği ve toplumsal gerilimler bu söylemlerin halk nezdindeki karşılığını yitirmesine yol açtı. Güçlü Türkiye vaadiyle yaratılan hayal, sokaktaki insanın boğuştuğu geçim sıkıntısının gölgesinde kaldı. En büyük güven kırılması ise bu ekonomik krizlerin bedelinin halka yüklenmesi oldu.
MHP
Milliyetçi bir çizgide siyaset yürüten MHP, uzun yıllardır devletin merkezine yerleşmiş bir parti. Ancak özellikle AKP ile kurduğu ittifak, partinin bağımsız duruşunu tartışmaya açtı. “Önce vatan” söyleminin altı, bazı kriz anlarında atılan adımlar ya da sessizliklerle boşaltıldı. Bu durum, milliyetçi-muhafazakâr seçmen tabanında bile "Hâlâ kendi kimliğini koruyor mu?" sorusunu doğurdu.
CHP
Cumhuriyet’in kurucu partisi olan CHP, uzun yıllar boyunca halkla arasındaki mesafeyi kapatmakta zorlandı. Fakat 2023 seçimlerinden sonra yaşanan liderlik değişimiyle birlikte parti tarihinde uzun süredir görülmemiş bir saha motivasyonu ortaya çıktı. CHP örgütleri neredeyse durmaksızın sahada. “Emekli Mitingi”, “Fıstık Mitingi”, “Çay Mitingi” gibi doğrudan halkın ekonomik ve sosyal taleplerini merkeze alan etkinliklerle dezavantajlı tüm grupların sesi olma yolunda güçlü bir çaba içinde.
Özellikle yeni genel başkan Özgür Özel’in enerjisi, yorulmayan saha temposu, doğrudan vatandaşla temas kuran dili; parti içinde ve dışında yeni bir heyecan yaratmış durumda. Ancak bu dinamizm, güveni kalıcı bir şekilde büyütmek için tek başına yeterli değil.
CHP’nin bugün en çok ihtiyaç duyduğu şey, somut çözümler.
Seçmen artık söylemlerden çok çözümlere bakıyor. Cumhuriyet'in ilk partisi olarak CHP, temel sorunlar olan yoksulluk, gelir adaletsizliği, işsizlik gibi konularda neyi nasıl çözeceğini daha net ve anlaşılır biçimde anlatmak zorunda. Seçmenin birincil önceliği ekonomi ve refah; bu gerçeklik, geçmişte 6’lı Masa sürecinde yapılan stratejik hataların tekrar edilmemesi gerektiğini açıkça gösteriyor.
Artık CHP tek başına bir muhalefet aktörü değil; potansiyel bir iktidar adayı olarak değerlendiriliyor. Bu noktada, daha cesur ve bağımsız bir dil kullanması, geri adım atmadan, doğrudan çözüm sunması halkın duyduğu güveni artırıyor.
Ancak her şeye rağmen partinin en büyük eksikliği hâlâ insan kaynağı planlamasında yatıyor. Yönetim kadrolarında, yerel yönetimlerde ya da potansiyel bakanlık düzeyinde görev alacak nitelikli, liyakatli, genç ve toplumla bağ kurabilecek kadroların öne çıkarılamaması, uzun vadeli güven duygusunu sekteye uğratabiliyor. Seçmen artık yalnızca lideri değil, liderin arkasındaki kadroyu da görmek istiyor.
Eğer CHP bu insan kaynağı sorununu giderir ve mevcut saha motivasyonunu daha sistematik bir vizyona dönüştürebilirse; mevcut siyasi tablo içinde iktidara en yakın, hatta en güçlü aday konumuna yükselebilir.
İYİ Parti
“Üçüncü yol” iddiasıyla doğan İYİ Parti, merkezde konumlanmak isteyen seçmen için başta ciddi bir umut oldu. Ancak Meral Akşener liderliğinde yaşanan ciddi krizler, tutarsız çıkışlar ve stratejik hatalar, bu umudu yıprattı. Özellikle Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na yaptığı sessiz ziyaret, partide ve tabanda derin bir travmaya neden oldu. Bu kritik olayın ardından ne Akşener’den ne de parti yönetiminden açık bir açıklama gelmemesi, güveni daha da sarstı.
Genel başkan değişimi sonrası bu sorulara net cevaplar verilmemesi, yeni liderliğin halkla ilişkilerinde ilk izlenimi zayıf bıraktı. Parti, "milliyetçi mi, merkez mi?" çizgisi arasında sıkıştı. Söylemlerle eylemler, vizyonla temsil arasında ciddi kopukluklar oluştu. “Eşitiz, merkez olacağız” söylemi, sahadaki milliyetçi tonlarla çatıştığında seçmen nezdinde samimiyet sorgulandı.
Aslında millet, AK Parti’ye alternatif olarak hâlâ İYİ Parti’yi görmek istiyor. Özellikle 2000 sonrası doğan genç seçmen, CHP'nin 2023 seçimleri sonrası yarattığı enerjiye benzer şekilde, daha genç, daha sahada, daha yenilikçi ve motive bir İYİ Parti'ye ihtiyaç duyduğunu hissettiriyor. Parti, milliyetçiliğe sıkışmadan, demokratik değerlerle barışık, şeffaf ve dinamik bir kadro ile yeniden yapılanabilirse; siyasetin ortasında kaybolmuş büyük bir kararsız kesimin güvenini kazanma potansiyeline hâlâ sahip.
Zafer Partisi
2023 seçimlerinde muhalefetin en çok tartıştığı figürlerden biri Sinan Oğan ve onun üzerinden yürüyen Zafer Partisi oldu. İlk turda aldığı oy oranıyla kilit figür hâline gelen Oğan’ın ikinci turda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı desteklemesi, muhalefetin moralini ve seçmen güvenini ciddi şekilde sarstı. Bu karar, “tarafsız üçüncü yol” iddiasını boşa düşürmekle kalmadı, seçmen nezdinde "fırsatçılık" ve "kişisel çıkar tercihi" algısı da yarattı.
Bugün Sinan Oğan ve Zafer Partisi, mağduriyet ve dışlanmışlık söylemiyle yeniden sahaya çıkmaya çalışıyor. Ancak geçmişteki bu büyük çelişki, seçmenin hafızasında hâlâ taze. Milliyetçilik vurgusu üzerinden yürütülen dar söylem, partiyi belirli bir seçmen profiline sıkıştırıyor. Zafer Partisi, güvene dayalı bir siyasi zemin inşa edebilmek için bu çelişkileri aşmak ve gerçek bir perspektif sunmak zorunda. Aksi takdirde, geçmişteki bir hamle, gelecekteki her sözü gölgede bırakacak.
Yeniden Refah Partisi (YRP)
Yeniden Refah Partisi, muhafazakâr ve Milli Görüş çizgisini temsil eden bir parti olarak AKP’nin uzun yıllar sahip çıktığı tabana alternatif olma iddiasında. Ekonomik sorunlar, hayat pahalılığı ve ahlaki yozlaşma gibi konularda sert muhalefet dili kullanıyor. Ancak lideri Fatih Erbakan’ın geçmişte AKP’ye yakın açıklamaları ve hükümetle kurduğu zaman zaman çelişkili ilişkiler, seçmen gözünde net bir duruş sergileyemediği izlenimi yaratıyor. Bu nedenle YRP, “iktidara karşı net muhalefet” beklentisiyle oy arayan tabanda tam karşılık bulmakta zorlanıyor.
DEM Parti
Bugünkü adıyla DEM Parti, sadece son yılların değil, Türkiye siyasi tarihinin en süreğen ve etkili siyasi hareketlerinden birini temsil ediyor. 1990’ların başından itibaren HADEP, DEHAP, DTP, BDP ve HDP isimleriyle sahnede olan bu siyasi damar, her ne kadar partiler kapatılsa da seçmen tabanı ve siyasi hattından vazgeçmeden yoluna devam etti. Bu süreklilik, Türkiye'deki Kürt seçmenle kurulan bağın ne kadar güçlü ve sabit olduğunu ortaya koyuyor.
2010’lu yıllardan bu yana Meclis’teki üçüncü büyük siyasi güç olan bu hareket, ne iktidar ne muhalefet tarafından yok sayılabilecek bir aktör değil. DEM Parti de bunun farkında ve bu bilinçle, siyasetteki kilit rolünü stratejik biçimde kullanıyor. Bir sonraki seçimde de tartışmasız şekilde kilit aktörlerden biri olacakları açık.
Ancak bu partinin gelecekteki rolünü şekillendirecek en önemli başlıklardan biri, TBMM’de kurulan "Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” olacak. Bu komisyonun hazırlayacağı raporlar, DEM Parti’nin terörle arasına ne derece mesafe koyduğu, toplumsal birlik vurgusu yapıp yapmadığı gibi kritik konularda kamuoyunun algısını belirleyecek.
DEM Parti, geçmişteki söylem ve tutumları nedeniyle geniş kesimlerce eleştirildiği gibi, destekçileri tarafından da sistemin dışına itildiği gerekçesiyle sahiplenildi. Ancak artık daha kapsayıcı, şeffaf, sorumluluk alan ve teröre karşı net pozisyon alabilen bir çizgiye yönelip yönelmemesi, geleceğini ve güven ilişkisini belirleyecek.
Sonuç: Güven Olmadan İktidar Değişmez
Bugün Türkiye’de siyasetin en büyük sorunu ideolojik değil, güven krizidir. Halk; geçmişte ne söylendiğini değil, şimdi ne yapıldığını görmek istiyor. Hangi liderin yüzü daha çok ekranda değil, hangi parti temsilcisi daha fazla halkın içinde, bunu önemsiyor.
Siyaset; güvenle başlar. Güven yıkılırsa, vaatler susar.
Ve şu anda Türkiye’de milyonlarca insan, sessizce ama ısrarla bir şey söylüyor:
“Artık sadece inanmak değil, güvenmek istiyoruz.”
https://strasam.org/yazar/arastirmaci-yazar-oktay-iyisarac
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.