Gündüz Kuşağında Kaybolan Değerler: Aile, Ahlak ve Psikolojimiz Üzerine
Gündüz Kuşağında Kaybolan Değerler: Aile, Ahlak ve Psikolojimiz Üzerine
Merhaba sevgili dostlar .Bu hafta önemli olduğuna inandığım bir konu hakkında bir psikolog olarak düşüncelerimi ve tavsiyelerimi sizlerle paylaşmak istedim. Özellikle orta yaş ve üzeri grubun sıklıkla izlediği gündüz programları ve bunların psikolojimiz üzerine etkileri. Televizyon sadece bir eğlence aracı değildir. Aynı zamanda toplumun aynası hatta zaman zaman yönlendiricisidir. Ancak ne yazık ki özellikle gündüz kuşağında yayınlanan bazı programlarda bu sorumluluk duygusunun giderek kaybolduğunu görüyoruz. Günümüz televizyon yayıncılığında toplumun en temel yapı taşı olan aileyi konu edinirken ne yazık ki bu kavramı çoğu zaman yüzeysel, sansasyonel ve istismara açık bir şekilde işlemektedir. Aile içi şiddet, aldatma, mahremiyetin ifşası gibi konular reyting uğruna ekranlara taşınırken izleyicinin zihninde aile kavramı giderek yozlaşmakta ahlaki değerler ise sessizce silinmektedir.
Aile bireyin ilk aidiyet duygusunu kazandığı sevgiyi, saygıyı, güveni öğrendiği yerdir. Ancak bu programlarda aile çoğu zaman çatışma, ihanet ve şiddetle özdeşleştirilmekte bu da izleyicinin bilinçaltında aileye dair olumsuz bir algı yaratmaktadır.
Bu temel sarsıldığında sadece birey değil toplumun bütün dokusu zarar görür. Aile içi şiddetin normalleştirilmesi özel hayatın teşhir edilmesi ve mahremiyetin yok sayılması hem ahlaki hem psikolojik bir çöküşün habercisidir.
Bu tür içeriklerin sürekli maruz kalınması özellikle genç bireylerde sağlıklı ilişki kurma becerilerini zayıflatmakta güven duygusunu zedelemekte ve şiddeti bir iletişim biçimi olarak içselleştirmelerine neden olmaktadır. Psikolojik olarak bu durum kaygı bozuklukları, güvensizlik, değersizlik hissi ve ilişkilerde istikrarsızlık gibi sonuçlar doğurur.
Ahlak bireyin içsel pusulasıdır. Ancak bu programlarda ahlaki değerler çoğu zaman reyting uğruna göz ardı edilmekte hakikat yerine dedikodu çözüm yerine yargı ön plana çıkarılmaktadır. Bu da toplumda empati, anlayış ve hoşgörü gibi değerlerin yerini öfke, ötekileştirme ve linç kültürüne bırakmasına neden olmaktadır.
Peki çözüm yolları nelerdir diye düşünecek olursak İlk olarak Medya okuryazarlığı artırılmalı ve izleyici bilinçlendirilmelidir. Bu tarz programların denetleyicisi olan RTÜK ve ilgili kurumlar bu tür yayınlara karşı daha etkin denetim mekanizmaları geliştirmelidir. Ayrıca Aileyi güçlendiren çözüm odaklı eğitici ve yapıcı içeriklere öncelik verilmelidir.
Son olarak aklıma gelen ise Psikologlar , sosyologlar ve aile danışmanları bu programlara sadece yorumcu olarak değil gerçek rehberler olarak dahil edilmelidir.
Sonuç olarak bugün burada sadece bir televizyon eleştirisi yapmadık. Aile yapımızın ahlaki değerlerimizin ve ruh sağlığımızın nasıl bir medya düzeni içinde yıprandığını birlikte sorguladık. Çünkü mesele sadece ekran başında geçen birkaç saat değil mesele o saatlerin bizde ve çocuklarımızda bıraktığı izlerdir.
Unutmayalım ki, toplumun geleceği ekranlarda değil evlerimizin içindedir. Ve o evlerin temeli sevgiyle, saygıyla, güvenle atılır. Eğer bizler ailemizi korursak ahlaki değerlerimize sahip çıkarsak sağlıklı bireyler ve sağlıklı bir toplum inşa edebiliriz.
Gelin ailemizi koruyalım. Çünkü aileyi korumak geleceğimizi korumaktır.
Saygılarımla
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.