Ahlakın Kayıp Hikâyesi
Ahlakın Kayıp Hikâyesi
Merhaba değerli dostlar.Bu haftaki yazımda aslında hepimizin şikayetçi olduğu ama bu konuda bir şey yapmadığımız yada yapmaya cesaret edemediğimiz bir konuda yazmak istedim. Kaybolan ahlaki değerlerimiz. Ahlakımızı kaybediyoruz. Ama bu bir anda gerçekleşen bir çöküş değil eskiden utanç duyulan pek çok davranış artık “normal” kabul ediliyor. İnsanlar vicdanlarını sesini kısmış empatiyi unutmuş manevi değerleri ise sanki kaybolmuş gibi yaşam sürmeye devam ediyorlar .sanki hipnotize olmuş gibiyiz.
Bir klinik psikolog olarak hem bireylerin iç dünyasında hem de toplumun genel ruh halinde bu değişimi açıkça gözlemliyorum. Ahlakın kaybı kişinin kendisini “başkasının gözünden” görme becerisini yitirmesiyle başlıyor. Empati azalıyor utanç hissi kayboluyor sorumluluk kavramı bireysel özgürlük söylemlerinin gölgesinde kalıyor ve maneviyatın anlamını yitirmesiyle ahlaki çöküş gerçekleşiyor.
Maneviyat sadece dinî inançlarla sınırlı değildir insanın öz benliğiyle vicdanıyla ve yaşamın kendisiyle kurduğu bir bağdır. Bugün bu bağ gevşemiş durumda. Hayatın sadece görünen kısmına odaklanıyoruz. Başarı, statü, görünürlük... Bunlar uğruna insani değerler göz ardı ediliyor. İyi olmanın değil, “iyi görünmenin” peşindeyiz.
Maneviyattan kopan birey toplumca etik olan değerlerden de uzaklaşmaya başlıyor. maneviyat ahlakın kaynağını besleyen bir derinliktir. Vicdan ise ruhun sesidir. Bugün bu ses duyulmuyor ya da bastırılıyor. İnsan kendisiyle konuşmaktan çekiniyor artık. Sorgulamak yerine geçiştiriyor, yüzleşmek yerine ise tüm bunlardan kaçıyor.
Ahlakın kaybı toplumun ruh sağlığını da doğrudan etkileyen bir vakadır. Bu vicdan zedelendiğinde insanlar arası güven sarsılır güven olmadan bağ kurulmaz bağ olmadan ise toplum olmaz.
Peki bu gidişatı durdurmak mümkün mü?
Elbette. Bu bir umut değil bir görevdir. Birey olarak yeniden “kendimizle” bağlantı kurmalı manevi derinliğimizi hatırlamalı, ahlaki sorumlulukları içselleştirmeliyiz. Çocuklara yalnızca kuralları değil vicdanı öğretmeli gençlere yalnızca başarıyı değil hayatın anlamını ve ahlaki değerleri anlatmalıyız. Toplumsal diyaloğu yeniden kurmalıyız.
Çünkü ahlak yalnızca bir davranış biçimi değil aynı zamanda insan olmanın yükünü ve onurunu taşıma biçimidir. Ahlakın kaybı toplumsal çöküşün en sessiz ama en derin yankısıdır. Bugün yaşadığımız ahlaki kayıp bireyin kendi vicdanıyla kurduğu bağın zayıflamasının doğrudan sonucudur. Maneviyatın eksikliği sadece bir inanç boşluğu değil insan olmanın özünün unutulmasıdır. Bunun en somut örneği sabah programlarında yada izlediğimiz dizi ve filmlerde aile ,ahlak kavramının çöküşüdür oralarda anlatılan aile ve ahlak bizim toplumsal kültürümüze ve değerlerimize uygun bir ahlaki bir yapı değildir ama özellikle sıklıkla gözümüze sokulan bu programlar maalesef insanlarımızı olumsuz olarak etkilemektedir.
Ahlakı yaşatmak ve genç nesillere evlatlarımıza öğretmek maneviyatı yeniden içselleştirmek bunun sadece dini inanç değil toplumun genel yapısı olduğunu bilerek yasam sürdürmek ve değerlerimizi gündelik yaşantının merkezine yerleştirmek... Bunlar sadece birer tercih olmamalıdır. İnsan kalabilmenin şartının toplumsal bağın güçlü yapısı ,ahlaki değerlerimiz ve en önemlisi vicdani değerlerimiz olduğu unutulmamalıdır.
Son olarak ülkemizi derinden etkileyen orman yangınlarında şehit olan tüm vatan evlatlarının mekanları cennet olsun inşallah, yaralılarımıza da acilen şifalar diliyorum. Rabbim Ülkemize ve insanlığa bu ve benzeri felaketleri bir daha yaşatmasın inşallah.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.