Rızvanoğlu’ndan Türkiye’nin siyasal, ekonomik ve toplumsal tablosuna çarpıcı tanım: “Türkiye, politik bir pandeminin içinde”
(Ankara, 22.07.2025) İstanbul Milletvekili Evrim Rızvanoğlu yaptığı açıklamada Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal, ekonomik ve toplumsal durumu “politik bir pandemi” olarak tanımladı. Halkın yaşam kalitesinin her alanda aşındığını vurgulayan Rızvanoğlu, özgürlük, güvenlik ve adalet duygusunun ciddi biçimde zedelendiğini söyledi. “Görünürde demokrasi var ama sandık tehdit altında, umutlar da” diyen Rızvanoğlu, Türkiye'nin son yıllarda derinleşen baskı rejiminin yalnızca siyasal alanla sınırlı kalmadığını; ekonomik eşitsizlik, mülkiyet güvencesi, ifade özgürlüğü ve duygusal çöküntü gibi birçok başlıkta halkın iyilik halini yok ettiğini ifade etti. 2025 Dünya Mutluluk Raporu'ndaki verilere de atıf yapan Rızvanoğlu, Türkiye’nin 147 ülke arasında 94. sırada yer aldığını hatırlatarak bu tablonun tesadüf olmadığını söyledi.
Rızvanoğlu’nun açıklamasından satırbaşları şu şekilde:
Rızvanoğlu “Türkiye bugün politik bir pandemi yaşıyor. Adı konmamış bir baskı hâli. Görünürde demokrasi var… Ama sandık tehdit altında, umutlar da. Ve bu sadece bugünün meselesi değil. Bu, yıllardır biriken adaletsizliğin, baskının ve kayıtsızlığın bir sonucu. Peki biz neden buradayız. Neden bazı ülkelerde insanlar kendini güvende, özgür ve değerli hissedebiliyor da, Türkiye’de milyonlarca insan her geçen gün biraz daha yoksullaşıyor, yalnızlaşıyor, umutsuzlaşıyor.” ifadesinde bulundu.
Bu tabloyu yalnızca bugünün değil, yıllardır biriken adaletsizliklerin, baskıların ve kuralsızlığın sonucu olarak değerlendiren Rızvanoğlu, konuşmasında Türkiye toplumunun içine itildiği ruh halini Dünya Mutluluk Raporu üzerinden değerlendirdi:
“2025 Dünya Mutluluk Raporu’na göre Türkiye, 147 ülke arasında 94. sırada. Yani biz, dünyanın en mutsuz ülkelerinden biriyiz. Peki birinci sırada kim var? Finlandiya. Yedi yıldır üst üste zirvede. Şimdi soralım kendimize: Onlar neyi farklı yapıyor? Biz nerede takılıp kalıyoruz?
“Bu ülkede özgürlük, sadece kelime olarak var”
Rızvanoğlu, Finlandiya’daki bireysel özgürlük algısıyla Türkiye’deki farkı örnek vererek anlattı:
“Özgürlükten başlayalım. Finlandiya’da halkın %94’ü, ‘Hayatımı kendi kararlarımla yaşıyorum’ diyor. Türkiye’de bu oran sadece %39. Düşünün: Özgür olmayan, tutuklanma korkusuyla yaşayan, bir sabah uyandığında evine, tarlasına, mülküne el konulacağından endişe eden insanlar”
Mülkiyet hakkına yönelik tehditlere de değinen Rızvanoğlu, “rezerv alan” ve “süper izin” gibi düzenlemelerin yurttaşın temel güvencelerini zayıflattığını vurguladı:
“Nasıl mutlu olabilir? Vatandaş sürekli bir psikolojik tehdit altında. Mülkiyet hakkı bile artık güvencede değil. Yok rezerv alan yasası, yok süper izin teklifi... Bir gecede toprağınız elinizden alınabiliyor. Üstelik kimse size sormuyor. Bu ülkede insanlar artık sadece geçim derdiyle değil, yaşam alanını koruma mücadelesiyle de baş başa.”
“Yolsuzluk diz boyu, adalet yerlerde”
Türkiye’de toplumsal huzurun kaybolmasının nedenlerinden biri olarak adalet ve güven duygusunun aşınmasına işaret eden Rızvanoğlu, yolsuzluk algısının halkta yarattığı etkileri şöyle özetledi:
“Yolsuzluk algısı da bunu tamamlıyor. Türkiye’de halkın %83’ü bu ülkede yolsuzluk var diyor. Yani sistemin adil olduğuna dair güven yok. Ve adalete güvenin olmadığı bir yerde huzur olmaz. Huzurun olmadığı yerde de mutluluk filizlenmez. Peki duygular? Türkiye’de gülümseyebiliyor muyuz? hayır. Kaygı, öfke, yılgınlık artık günlük hayatın parçası. Bu, toplumsal bir ruh haline dönüşmüş durumda. Bir toplumun duyguları bu kadar kararmışsa, orada ne siyaset çözüm üretir, ne ekonomi nefes alır.”
“Bu ülkede artık gülümsemek bile lüks oldu”
Türkiye toplumunun duygusal çöküntü yaşadığını dile getiren Rızvanoğlu, ülkenin içine düştüğü ruh halini şu sözlerle ifade etti:
“Kaygı, öfke, yılgınlık artık günlük hayatın parçası. Bu, toplumsal bir ruh haline dönüşmüş durumda. Bir toplumun duyguları bu kadar kararmışsa, orada ne siyaset çözüm üretir, ne ekonomi nefes alır.”
Toplumun derinleşen ekonomik ve sosyal eşitsizlikle de sarsıldığını belirten Rızvanoğlu, mutluluğun artık bir hak değil, bir ayrıcalık haline geldiğini söyledi:
“Eşitsizlik konusunu da unutmayalım. Türkiye’de bazıları aşırı zenginleşiyor ve mutlu görünüyor. Ama daha büyük bir kesim sadece hayatta kalmaya çalışıyor. Mutluluk burada bir hak değil, bir ayrıcalık. Ve bu ayrım derinleştikçe toplum da sessizce ikiye bölünüyor: Bir yanda umudu satın alabilenler, diğer yanda günden güne eksilenler. Türkiye’de insanlar sadece ekonomik ya da sosyal değil… aynı zamanda siyasal baskı altında.”
“Sistem vatandaşı değersizleştiriyor”
Konuşmasının devamında siyasal baskılara dikkat çeken Rızvanoğlu, vatandaşların seçme hakkının dahi tehdit altında olduğunu vurguladı:
“Hükümet vatandaşın seçeneklerini kısıtlıyor. Oy verdiği partileri ya kriminalize ediyor, ya da şeytanlaştırıyor. Ve aslında böylece vatandaşın ümidi rehin altına alınıyor. Bu da ciddi bir toplumsal kaygıya yol açıyor. Çünkü insanlar artık sadece gelecekten değil, seçimden, değişimden, konuşmaktan da korkuyor. Türkiye’de sistem, insanı görmeyen, değersizleştiren, susturan bir yapıya dönüşmüş durumda. Ama biz biliyoruz ki: Bir ülkenin iyilik hali; halkın kendini güvende hissetmesindedir. Bugün Türkiye’de insanlar sadece geçinemiyor değil… Aynı zamanda geleceğinden de emin değil. Ve asıl mesele bu. Çünkü mutsuzluk artık bireysel değil. Bu düzenin insana değer vermeyen yapısının bir sonucu.”
“Ama biz buna razı değiliz”
Rızvanoğlu, “Ama bu böyle gitmek zorunda değil. Çünkü bu sadece mutsuzluk değil; bu, bastırılmış hayatların, ertelenmiş geleceklerin, unutturulmuş hakların bir toplamı. Ve biz buna razı değiliz. Bu ülkenin insanı, korkarak değil; düşünerek, konuşarak, karar vererek yaşamak istiyor. Güvende olmak istiyor. Değer görmek istiyor. İşte biz, tam da bunun için buradayız. Sadece eleştirmek için değil… Bu düzenin yerine, insanca bir hayatı, adil bir sistemi, demokratik bir rejimi koymak için. Çünkü Türkiye bu karanlığı hak etmiyor. Ve bu halk, çok daha fazlasını hak ediyor.” diyerek açıklamasını noktaladı.