Hayat Oyunda Küllerinden Doğanların Hikâyesi
Merhaba değerli dostlar bu hafta size pes etmemenin neden önemli olduğu konusunda bir yazı kaleme almak istedim. Hayat görünmeyen bir rahimde şekillenen içsel doğumun adıdır. Her zorluk bir sancı, her uykudan uyanış aslında bir doğum anıdır. İnsan karanlıkla sınanırken ışığı içinde arar ve her yeniden doğuş kendine biraz daha yaklaşmaktır.
Bu yolculukta herkes bir gün kendini bir hayat oyununun içinde bulur. Ama bu oyun dışarıdan izlenen bir sahne gösterisi değil içeriden hissedilen bir dönüşüm sürecidir. Kuralları vardır evet. Zamanı sınırlıdır elbette. Fakat bu hayat oyununun galibi dışarıda değil içeriden savaşan ve kendi karanlığını aşarak ışığına ulaşan kişidir. Her düşüş bir çağrıdır her yara bir öğretmen. Ve her yeniden ayağa kalkış içsel ışığın kendini hatırlatmasıdır. Çünkü insan en çok kaybolduğunda kendini bulur. Bazıları bu oyuna emekle, sabırla ve acıyla katılır. Her adımda biraz daha yorulur biraz daha eksilir belki ama sonunda kendi iç ışığını bulur. Terinin ve gözyaşının hakkını verircesine ilerler düşer ama kalkar kaybeder ama yeniden başlar. Onlar hayatın gerçek oyuncularıdır.
Kimileri ise öfke, kin ve sevgisizlikle ördükleri duvarların ardına saklanarak kazandıklarını sanır. Oysa bu bir yanılsamadır. İnsanları yenmek değil kendini tanımak ve dönüştürmek asıl zaferdir. Duvarlar yükseldikçe yalnızlık büyür ve yalnızlık büyüdükçe insan kendi içindeki sesi duyamaz olur.
Bir de mağdur rolünü benimseyenler vardır. Yenilgiyi çabasız bir kaçış planına dönüştürürler. Oyunun kendilerine tuzaklar kurduğunu düşünerek daha baştan pes ederler. Oysa hayat sadece engellere takılıp düşmekten ibaret değildir. Asıl mesele küllerinden yeniden doğmak , oyunu lehine çevirmek ve içindeki gücü ortaya koymaktır.
Bu yazının oluşum sürecinde düşüncelerime eşlik eden ve kelimelerin ritmini birlikte yakaladığımız değerli arkadaşım Helin Zerda’nın katkısı bu metne ayrı bir ruh kattı. Henüz 20’li yaşlarında olmasına rağmen onun içsel güçü ve içsel sezgileri ve umut dolu yaklaşımı bu yazının kalbine dokunan bir ışık oldu.Kısaca yaşımız değil , yaşadıklarımız bizi olgunlaştırır.
Hayat karmaşık gibi görünen ama doğru adımlarla ilerleyenlerin galip geldiği büyülü bir oyundur. Her oyuncunun kendi rolünü keşfetmesi kendi sahnesini cesaretle oynaması gerekir. Çünkü bu oyunun kazananı pes etmeyenlerdir.
Ama bu oyunda en kıymetli şey umutla oynamaktır. Umut karanlıkta parlayan bir fener gibidir. Yolunu kaybettiğinde sana yön gösterir, düştüğünde seni
kaldırır, yalnız kaldığında sana eşlik eder. Umut hayatın en güçlü telkinidir. Ve bazen tek bir kelime tek bir bakış tek bir nefes bile bir insanın yeniden başlamasına yeter.
Ve işte burada az bilinen ama derin anlamlar taşıyan bir söz yankılanır:
“İnsan en çok kaybolduğunda kendini bulur.”
Bu söz hayat oyununda kaybolmuş , yorulmuş, pes etmeye yaklaşmış ama hala içinde bir kıvılcım taşıyan herkese bir çağrıdır. O kıvılcımı büyüt, ona nefes ver, ona inanç kat. Çünkü senin hikayen henüz bitmedi. Sahne hala senin. Ve perde ancak sen istersen kapanır.