HAİNİ BOL CUMHURİYET

Dünyanın ilk Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı verdik diye övünür dururduk..Ümmeti millet, kulu birey yaptık diye gururlanırdık...
Meğer bir hayalmiş bunlar...
Biz, hiç bir şey yapmamışız...
Sadece anaları ağlatmışız...
Ulus devlet diye yola çıkmanın sonucudur bunlar. Ne işiniz var ulus devletle? Ulus devlet dediğin de nedir?
Mustafa Kemal ham bir hayal peşinde koşmuştur. O din ve devlet düşmanı birisidir. Baskıyla, zorbalıkla kurduğu düzen yüzünden dağlara çıkan gençlerimiz ölmekte, analar ağlamaktadır...
Şeyhlere, şıhlara düşmanlığı yüzünden insanlarımız inançlarını yaşayamamakta, etnik kökenleri nedeniyle  asimilasyona uğratılmaktadırlar. Ülkenin bir coğrafyasında, insanlar ta o devirde uçaklarla bombalanıp, katledilmişlerdir. Cumhuriyet bir baskı ve zulüm düzenidir.
Bütün bunların suçlusu da Cumhuriyeti kuran Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarıdır...
Bu ülkede iki kurum bol bol hain yetiştirmiştir.
Birisi Türkiye Cumhuriyeti, ikincisi de Cumhuriyet'le yaşıt Cumhuriyet Gazetesidir.
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının kurdukları Cumhuriyet'in olanaklarıyla bu ülkede her şey olan hainler halâ hınçlarını alamamışlardır.
Mustafa Kemal ve arkadaşlarına  büyük bir kin ve nefretle saldırılarını sürdürmektedirler.
O Cumhuriyet'ki; bir çobana başbakan, bir tamircinin oğluna  cumhurbaşkanı, bir çoklarına bakan, belediye başkanı, milletvekili  olma olanağını sağlamıştır.
Onlar, Cumhuriyetin verdiği eğitim olanakları ve serbestlikle her   makama ve mevkiiye gelmişlerdir.
Gelirken söve söve gelmişler, geldikten sonra da sövgülerini sürdürmüşlerdir.
Bunlara hain  sözcüğünden başka yakışan bir deyim olabilir mi?
Aynen, Cumhuriyet Gazetesi'de bünyesinde Cumhuriyet düşmanlarını, ikinci cumhuriyetçileri, bölücü unsurları savunanları barındırmış ve piyasaya salmıştır. Şöyle çevrenize bir bakın. Yandaş ve candaş medyada yer alan, üniversitelerde, sivil toplum örgütlerinde ahkâm kesen bu tür hainleri çokça göreceksiniz.
Bilindiği gibi, ülkemizin başında uzun süredir bir bela var.
Bölücü terör belası yani..
Çıkış noktasına baktığınızda, emekten, sömürüden, baskıdan, zulümden söz ettiğini görürsünüz.
Her gün bu ülkenin fidanları toprağa emanet edilirken; kendilerine aydın diyen liberallerin, demokratların hiç eleştirilerini görebiliyor musunuz?
Emperyalizme karşı olduklarını söyleyerek emperyalizmin amaçlarına hizmet eden bu güruh, verilen mücadelenin  ruhunu kavramaktan da uzaktır.
Ülkenin doğusunda olup bitenleri sadece, üstün ırkın diğer ırka zulmü olarak görenler, Yugoslavya örneğini hiç gözlerinin önüne getirmemektedirler. Onlar, aynen Kıbrıs'ta olduğu gibi "ver kurtul" formülünün uygulanmasını istemektedirler.
Ülkenin doğusundaki feodalizm, bu aydınların hiç dikkatini çekmemektedir. İşin, bölgesel sömürü kısmı hiç ilgilendirmemektedir onları. Ağaların, şeyhlerin, şıhların hiç suçu yoktur. Güneydoğu'da sömürü yoktur. Ağalar, beyler, aşiret reisleri marabayı ezmemektedir. Olayın ekonomik boyutu hiç önemli değildir. Bir kürt herşey olabilir. Cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, milletvekili, genel kurmay başkanı, sivil toplum örgütü yöneticisi, fabrikatör vb. Ama, bu yetmez.
Ulus devlet denilen  organizma çökertilmeli, etnik ve dini kökene dayalı devletçikler kurulmalıdır. Ancak, o zaman mutlu olurlar bunlar. Bunlar deyince sanki bu zavallıları kasdediyoruz sanmayın. Mutlu olacaklar, bölgede ikinci bir İsrail kurulmasını amaçlayanlardır elbette..
Arap Baharı masalıyla, demokrasi getirilen ülkelerin hali ortada. Irak'a demokrasi getireceğiz diyen ABD'nın ölüm ve zulüm getirdiğini, bir buçuk milyon insanın öldüğünü, binlerce kadına tecavüz edildiğini de gözlerden ırak tutmadan, durumun değerlendirilmesini yaptıktan sonra Suriye olayını ele almak doğru olur diye düşünmek gerekir. Ortadoğu'nun cadı kazanında, güçlü bir Türkiye ile güçlü bir İran'a tahammül yok. Suriye, bu oyunun sadece basit bir parçası.
Kabataslak bunlar gözden geçirdikten sonra PKK'nin reklamı olmasın diye TBMM'ni toplamamanın ne anlama geldiği konusunda da kafa yormaya gereksinim vardır.
Elbette, PKK'nın başka taraflarına da bakmak gerekir. PKK'nın emperyalizmin bir kuklası olduğu gerçeğini yıllardır bölge halkına anlatamayan yönetimlerin de oyunun bir parçası olmaktan öte gidemedikleri gerçeğini de bir kenara yazmak gereklidir.
Mustafa Kemal ve arkadaşları; koskocaman bir imparatorluk yıkılırken, ulus devletin önemini kavradıkları için savaşı kazandılar. Düşmanı yendiler. Düşman derken basite almayın. Düşman, yedi düveldir yani emperyalizmdir.
Şimdi, emperyalizm; sığ ve derinliği olmayan dış politika acemilerinin eliyle, Türkiye'yi bölmek ve yutmak   çabasındadır.
O amaç da ulus devlet kavramını yerle bir etmek, ülkeyi etnik ve dini kökenlere dayalı küçük devletçiklere  ayırmaktır. Yani, o bilinen yöntemini yeniden sahneye koymaktır. Nedir o? Böl, parçala ve yönet...
Tüm bu olup bitenler karşısında, bu ülkenin kurucu iradesi Cumhuriyet Halk Partisi'ne büyük görev düşmektedir.
O görev, partinin altı ilkesine  ve Atatürk'e sımsıkı sarılmadır.
Bir kaset skandalıyla parçalanma noktasına getirilmiş CHP, bundan sonra daha dikkatli ve özenli olmak zorundadır. O kaset skandalı durup dururken  yaratılmadı. Ulus devleti savunan, 65 bin Amerikan askerinin ülkemizde konuşlanmasını engelleyen bir anlayış, birilerinin  işine gelmediği için bir senaryodur o.
Şimdi, CHP yöneticileri; otobüs firmaları gibi partinin adının öne bir şeyler ekleyerek halkın karşısına çıkmak yerine, özüne dönmeli ve şu kötüye gidişi durduracak bir şeyler yapmalıdır. Tabii bunu yaparken , Atatürkçüleri, Misak-i Millicileri,üniter devletçileri  kafatasçı diye itham edenlerin de sesini kesmelidir.
18 Ağustos  2012