Devlet Yönetimini Kimlik Pazarlığına Çevirmek: Akıl Tutulmasıdır
Türkiye gibi köklü bir devlet geleneğine sahip bir ülkede, bazı çevrelerin hâlâ “cumhurbaşkanı yardımcılığı” gibi yüksek ve stratejik bir makama etnik kimlik kotasıyla adam önerme cüretinde bulunması, basit bir siyasi gaflet değil; düpedüz bir akıl tutulmasıdır. Dahası, bu anlayış, devleti pazarlık masasına çeken tehlikeli ve ucuz bir zihniyetin tezahürüdür.
Cumhurbaşkanı yardımcılığı makamı, herhangi bir topluluğun “temsili” değil, milletin tamamına hizmet etme makamıdır. Bu koltukta oturacak kişinin Türk, Kürt, Arap ya da başka bir etnik kökenden olması değil; devlet terbiyesi, milli şuuru, liyakati, tecrübesi ve ahlakı önemlidir. Bu kadar basit. Bunu anlamayanların devleti yönetmek bir yana, devlet kavramını bile idrak edebildiği şüphelidir.
Ne yazık ki, son dönemde bazı siyasi gruplar, devleti bir kimlikler mozaiği gibi görüp, “şuraya bir Kürt, buraya bir Alevi, öte tarafa bir Laz” diyerek bürokrasiyi ve makamları etnik puzzle’a çevirme hevesine kapılmış durumda. Bu yaklaşım, bırakın çağdaş devlet anlayışını, ilkel kabile düzenine özenen bir kafa yapısının ürünüdür. Ve açık konuşmak gerekirse: Bu kafa küçümsenmeye değerdir.
Lübnan’ı Gördünüz mü? Irak’ı Unuttunuz mu?Bu akılsız modeli uygulayıp da refaha kavuşmuş tek bir devlet gösteremezsiniz. Buyurun Lübnan’a bakın. Her makam, mezhebe ve etnik kökene göre paylaştırıldı. Cumhurbaşkanı Maruni, Başbakan Sünni, Meclis Başkanı Şii... Sonuç ne oldu? İç savaş, istikrarsızlık, çöküş ve kaos. Devlet, milletin değil, mezheplerin çıkar örgütü haline geldi.
Irak? ABD’nin hediyesi olan etnik ve mezhebi temsile dayalı sistem sayesinde ülkede ne barış var, ne güven, ne kalkınma. Herkes “kendi bölgesi”ni yönetiyor, herkes “kendi kimliği”ni savunuyor. Ortak devlet anlayışı neredeyse yok oldu. Çünkü devlet, parçalanmış aidiyetlerin çatısı altında bir arada duramaz.
Bir kişinin doğduğu etnik köken, onun kimliğidir ama onu devlet adamı yapmaz. Devlet adamı olmak, bir millete sadakat ister, büyük düşünmek ister, fedakârlık ister. Cumhurbaşkanı yardımcısı olacak kişi, hangi kökenden olursa olsun, eğer halkın tamamına kendini ait hissedemiyorsa; o makam ona zuldür, bu millete de tehdittir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin en tepe noktalarından biri olan bir makama, “etnik denge” uğruna isim önerenler; aslında o makamı küçültüyor, itibarsızlaştırıyor. Onlara göre devlet, bir çıkar koalisyonudur; millet, bir aritmetik hesabı. Oysa biz biliyoruz: Devlet akıl ister, karakter ister, adalet ister. Etnik ajandaların değil, milli hedeflerin önderliğinde yönetilir bu ülke.
Biz Kardeşiz, Ama Devlet Babadan Oğula Değil, Ehilden Ehile GiderBu ülkenin Kürt’ü de bizimdir, Çerkes’i de, Türk’ü de, Boşnak’ı da. Bu topraklarda bir arada yaşamanın bedelini birlikte ödedik, ekmeği birlikte böldük, şehitliği birlikte göğüsledik. Ama bu kardeşlik, makam pazarlığına indirgenemez. Çünkü kardeşlik, bölüşmektir; paylaşmak değildir. Özellikle devletin makamları kimliklerin malı değil, milletin emaneti olmak zorundadır.
Devletin tepelerine “şunun adamı, bunun temsili” diye isim taşımaya çalışanların niyeti ne barıştır, ne demokrasi. Onların tek derdi, kendi etnik kimliğini ayrıcalıklı hale getirmek, devleti arka bahçeye çevirmektir. Bu millete düşen, bu dar ve tehlikeli aklı tümüyle reddetmek ve bir kez daha yüksek sesle haykırmaktır:
Devlet kimliklere değil, liyakate teslim edilir.
https://strasam.org/yazar/arastirmaci-yazar-oktay-iyisarac/