DEVA Partili Rızvanoğlu : “İktidar İklim Kanununun iletişimini de yönetişimini de yapamadı”
DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Evrim Rızvanoğlu, TBMM’de yeniden gündeme gelen İklim Kanunu teklifini sert sözlerle eleştirdi. Hazırlık sürecinde şeffaflık ve katılım sağlanmadığını vurgulayan Rızvanoğlu, teklifin iletişimden yoksun, yönetişimden kopuk bir anlayışla şekillendiğini ifade etti. İklim Kanunu’nun, aynı dönemde gündeme getirilen Maden Kanunu ile açık bir çelişki oluşturduğunu belirten Rızvanoğlu, halkın bilgi eksikliği nedeniyle dezenformasyona maruz kaldığını ve bu haliyle teklifin ne güven verdiğini ne de etkili bir iklim mücadelesi sunabildiğini dile getirdi.
Rızvanoğlu teklifte dair yapılasal eleştirilerde de bulunarak “Emisyon Ticaret Sistemi’nin işletmesini EPİAŞ’a veriyorsunuz. Ama Türkiye’deki emisyonların neredeyse %74’ü enerji sektöründen geliyor. Yani hem kirleten, hem düzenleyen aynı yapının içinde.” dedi.
Rızvanoğlu’nun konuşmasından satırbaşları şu şekilde:
“İklim Kanunu dediniz, ormanları madene açtınız”
Konuşmasında çarpıcı bir çelişkiye dikkat çeken Rızvanoğlu, geçtiğimiz hafta Meclis’e sunulan Maden Kanunu Teklifi ile ormanların, meraların ve korunan alanların madenciliğe açılmasına imkân tanındığını hatırlatarak, “Şu önümüzdeki İklim Kanunu Teklifi var ya… Hani yıllardır “geldi, geliyor” denip bir türlü gelemeyen… İşte o teklif, sonunda geldi. Yıllarca taslaklar hazırlandı, Mecliste araştırma komisyonu kuruldu, İklim Şurası düzenlendi, paydaşlarla toplantılar yapıldı, “katılımcı süreç” dendi. Sonra ne oldu? Önümüze bambaşka bir metin geldi. Sonra Çevre Komisyonu’ndan bir günde geçti. Genel Kurul’a geldi, iki gün bakıldı, hop… rafa kaldırıldı. Teklif resmen süründü. Ve bugün yeniden bu teklifi konuşuyoruz. Ama açık konuşalım. Eğer bugün bu gündem olmasaydı, geçen hafta sunduğunuz Maden Kanunu’nu görüşüyor olacaktık. Yani bir yanda karbon yutaklarımız olan ormanları, meraları, korunan alanları madenciliğe açan bir düzenleme; öbür yanda iklimle mücadele iddiası taşıyan bir kanun teklifi. Nasıl bir şeydir bu?” dedi.
“Bu teklifin sahibi yok, savunanı yok, anlatanı yok”
İktidarın İklim Kanununu topluma anlatamadığını belirten Rızvanoğlu “Dönelim iklim kanuna. Sormak lazım: Bu kadar önemli bir konuyu eksikleriyle yüzleşerek, kamuoyunu bilgilendirerek, toplumsal destekle güçlendirerek getirmek bu kadar mı zordu? Bu teklifi kimseye anlatmadınız, katkı sunmak isteyen kimseden destek almadınız. Akademisyenler, meslek odaları, sivil toplum kuruluşları, genç iklim aktivistleri… Hepsi gönüllüydü. Hepsi bu sürece katkı vermeye hazırdı. E ne oldu? Kamuoyu neyin geldiğini bile anlayamadı. Madem bu kanunun doğru olduğuna inanıyordunuz, neden arkasında durmadınız? Niçin savunmadınız? Bakın, eksiklerine rağmen bu teklifin Meclis’e gelmiş olması kötü bir şey değil. Aksine, Avrupa’yla ticarette rekabet gücümüzü korumak için, iklim değişikliğiyle gerçekten mücadele etmek için böyle bir kanuna ihtiyaç var. Ama sadece “kanun geldi” demekle olmuyor. O kanunu doğru anlatmak, savunmak ve topluma güven vermek gerekir. İlgisizlik, sahipsizlik ve kötü iletişim yüzünden bu teklif halktan tamamen koptu. Bugün insanlar endişeli. Soruyorlar: “Ben bahçeme artık marul ekemeyecek miyim, arabaya binmem yasak mı olacak, seyahat özgürlüğüm kısıtlanacak mı?”. Bu korkular boşuna değil. Çünkü siz vatandaşlarımızı, bu boşlukta, yalan yanlış söylentilerle, dezenformasyonla baş başa bıraktınız.” ifadesini kullandı.
“İklim mücadelesi aynı zamanda bir bilgi savaşıdır”
Rızvanoğlu, dünyada iklim iletişiminin güçlendirilmesine yönelik atılan adımları örneklerle anlatarak “Bakın dünya ne yapıyor. Japonya Çevre Bakanlığı, Birleşmiş Milletler iklim verilerine dayalı bir bilgi platformu, AP‑PLAT’ı faaliyete geçirdi. İngiltere de Meteoroloji, ‘Güvenilir Bilgi Araç Kiti’ adlı bir araçla yanlış iklim iddialarına bilimsel ve anlaşılır yanıtlar sunarak kamuoyunu bilgilendiriyor. UNDP, iklim iletişimini güçlendirmek için “Una” isimli bir yapay zekâ sohbet robotuyla halkın, yenilenebilir enerjiler ve iklim politikaları konusunda bilgilenmesini sağlıyor. Yani dünya artık şunun farkında: iklim mücadelesi sadece çevreyle ilgili değil. Bir bilgi savaşı. Gerçekle- yalanın, bilimle - dezenformasyonun savaşı. Bakın, İngiliz Tortoise ( tortıs) Media’ye göre, son 4 yılda iklim şüpheciliğini besleyen içerikler, X’te %82, YouTube’da ise %43 oranında artmış. Bilim ilerliyor. Ama yalanlar da onunla yarışıyor. Ve bu yalanlar arttıkça, halkın neyin doğru, neyin yanlış olduğunu ayırt etmesi zorlaşıyor. Bu teklif özelinde de tam benzeri yaşandı. Siz maalesef bu teklifle ilgili kamuoyunu doğru bilgilendirmediniz. İşte bu iletişim eksikliğinin yarattığı boşluğu kim doldurdu dersiniz? İklim inkârcıları. Siz sustunuz, onlar konuştu. Siz geri çekildiniz, onlar gündemi belirledi.” dedi.
“İktidar propaganda makinasını iklim politikalarında kullanmıyor”
İktidarın iklim değişikliği konusunda toplumu bilgilendirmediğini vurgulayan Rızvanoğlu, “İktidarın her konuda çalışan bir propaganda makinesi var. Ama iş Türkiye’nin iklim politikalarına gelince, ortalık sessizliğe bürünüyor. Bakın biz burada sadece bir yasa teklifini konuşmuyoruz. Çünkü bu sadece teknik bir düzenleme değil. Bu aynı zamanda bir kriz yönetimi meselesi. Ve siz, ne iletişimini kurabildiniz, ne de yönetişimini. Türkiye’de hâlen bir iklim yönetişimi yok.” ifadesini kullandı.
“İklim krizi artık geçim meselesi”
Rızvanoğlu iklim krizinin çok boyutlu bir mesele olduğunu belirterek “İklim yönetişimi dediğimiz şey, ‘Bu konudaki krizle ilgili kararları kim alıyor, nasıl alıyor ve kimin denetiminde alıyor?’ sorusunun cevabıdır. İklim krizi artık sadece doğayı değil, hepimizin hayatını etkiliyor. Aşırı sıcaklar, seller, kuraklık, artan gıda fiyatları. Çiftçi ne zaman ekim yapacağını kestiremiyor. Yani bu artık bir çevre meselesi değil; bu geçim derdi, sağlık sorunu, yaşam kalitesi meselesi. Ve bu kadar büyük bir krizi sadece teknik kadrolarla değil, toplumla birlikte, bilimsel zeminde, şeffaf ve demokratik bir yönetişimle yönetmek zorundasınız.” dedi.
“Hem kirleten hem düzenleyen aynı yapının içinde”
Rızvanoğlu, teklifin yapısal eksiklerine de dikkat çekti. Emisyon Ticaret Sistemi’nin işletmesini EPİAŞ’a vermenin çıkar çatışması doğurduğunu belirterek “Ama bu teklif böyle bir yapıyı kurmuyor. Daha baştan dışlayıcı zaten. Akademi yok, sivil toplum yok, meslek odaları yok, halk hiç yok. Birde çıkar çatışmaları var. Mesela, Emisyon Ticaret Sistemi’nin işletmesini EPİAŞ’a veriyorsunuz. Ama Türkiye’deki emisyonların neredeyse %74’ü enerji sektöründen geliyor. Yani hem kirleten, hem düzenleyen aynı yapının içinde. Olur mu hiç Allah aşkına? Kamuoyuna yansıyan ilk taslaklarda Borsa İstanbul’a veriliyordu. Sonra o da değişti. Hangi gerekçeyle? O da bilinmez. Mesela, Karbon Piyasası Kurulu’nu kuruyorsunuz ama içinde doğa koruma birimi yok. Yani bu krizle ilgili en çok söz hakkı olması gerekenler yok. Danışma Kurulu kuruyorsunuz ama adına ‘danışma’ deyip geçiyorsunuz. Gerçek katılım yok. Sizin yönetişim anlayışınız bu mu?” dedi.
“Bu teklif revize edilmeden ne iklim korunur, ne toplum ikna edilir”
Rızvanoğlu teklifin gözden geçirilmesi gerektiğinin altını çizerek “Gerçekten etkili bir iklim mücadelesi istiyorsak, bu sistemi gözden geçirmemiz ve ciddi biçimde revize etmemiz gerekiyor. Toplumu dışlayan, bilimi yok sayan, kapalı kapılar ardında yürüyen bir süreçle ne güven kurabiliriz, ne ilerleyebiliriz. Bu haliyle ne iklimi koruyabiliriz, ne de toplumu ikna edebiliriz. Konu bir yasa değil; yaklaşım meselesidir.” ifadesini kullandı.