“BEN’DEN BİZ’E GÜVENLİ BAĞIN İZİNDE”

Biz olmak ne demektir? Sadece bir arada bulunmak mı? Yoksa iç içe geçmiş benliklerin birbirini gözettiği duygusal bağlarla örülü bir varoluş biçimi mi? Bu soruyla yola çıktım bu yazıyı hazırlarken

“Biz olmak” denildiğinde ilk akla gelen bir bütün olabilme hali aidiyet duygusu, kendini bir başkasıyla birlikte güvende hissetme ve bu hisleri karşıya da aktarabilme durumudur. Eğer bunu başarıyorsak gerçekten biz olmayı başarabiliriz diyebiliriz.

Fakat bu süreç sanıldığı kadar kolay değildir. Biraz derinlemesine bakıldığında sağlıklı bir “biz” olabilmenin temeli en küçük ve en güçlü toplumsal yapı olan ailede atılır. Bu bağlamda biz olmanın özü, sağlıklı bir “ben”i inşa etmekten geçer. Bu noktada canım babam Yusuf GÜNGÖR’ün bize nasihat gibi sözü aklıma geliyor: “Ağaç dalı ile gürler.” Sağlıklı bir birey kökleriyle beslenir dalları ise birlikte uzadıkça anlam kazanır ve bir bütünün gücü onu oluşturan parçaların canlılığından doğar.

Sağlıklı bir birey olmak yaşamımızın tüm katmanlarını üzerine kurduğumuz en temel yapıdır. Bu yolculukta içine doğduğumuz aile toplum ve kültür gibi unsurlar kimliğimizi derinden şekillendirir. Kendi benliğimizle barışık olabilmek yalnızca bireysel dengeyi değil aynı zamanda birlikte var olabilmenin de kapısını aralar.

“Biz olmak” kişinin kimliğine bir güç katarken empati yeteneğini geliştirir, paylaşımı artırır ve hayattaki zorlukları aşmada destekleyici bir çerçeve sunar. Bu bağ güvenlik ve devamlılık sağlar. İnsanlığın ilk çağlarından beri “birlikte olma” hali kendi içinde büyük bir kuvvet barındırmıştır. Her ne kadar günümüzde bu duygu zayıflamaya yüz tutsa da sağlıklı bir bütün olma hali insana yaşamın pek çok alanında olumlu katkılar sunar.

Günümüzde bireyselleşme büyük bir hızla ilerliyor. Elbette herkesin yaşamı kendi tercihlerine bağlıdır. Ancak unutmamak gerekir ki insan sosyal bir varlıktır. İçinde bulunduğumuz sistemler zaman zaman bu bireyselliği süslü bir tepsiyle sunar bize özgürleştiğimizi düşünürken aslında bağsızlaşırız. Anlamı ve aidiyeti kaybettikçe yalnızlık derinleşir.

Sosyolog / Kln.Psk. olarak bana göre biz olmak birbirini tamamlamak, ihtiyaçları birlikte karşılamak, maneviyatı ve yaşamı birlikte taşımak demektir. Özellikle aile içinde “ben” kavramının duygusal dengesini sağlayarak sağlıklı bir birliktelik kurmak mümkün olur. Duygusal destek sağlıksız duygularla başa çıkmada ve olumlu düşünceler geliştirmede hayati bir rol oynar.

Güvenli bir ortamda yetişmiş birey bu sağlıklı yapıyı hem ailesinde hem sosyal ilişkilerinde sürdürür ve topluma katkı sunar. Sağlıklı toplum sağlıklı bireylerden oluşur.

Ve sanıldığının aksine “ben”den vazgeçmek değildir bizi biz yapan aksine “biz”i oluşturan benliklerin hayat bulduğu ilişkidir asıl olan. Gerçek “biz” ancak karşılıklı ihtiyaçların saygıyla karşılandığı yerde filizlenir.

Bu satırlar, bana ilk aidiyet duygusunu yaşatan ve sevgileriyle güvenli bağın temelini atan canım annem ve canım babama… Onlar sayesinde ‘ben’ olduğumda bile hiçbir zaman yalnız olmadım.

Gerçek “biz”i kurabilmek hem kendi içimizde hem toplumda iyileşmenin en derin yoludur. Ve bu yol hâlâ yürünmeye değer…